İnternet günümüzde devamlı kullandığımız, dijital bilgi kaynağıdır. Artık birçoğumuz "online (çevrimiçi)" terimi ile interneti aynı anlamda kullanıyoruz. Aslında neredeyse her an çevrimiçiyiz ama çoğunlukla bunun farkında değiliz.
İnterneti yalnızca online alışveriş ve genel araştırmalarımız için kullanmıyoruz. Aynı zamanda interneti, bunlar için özelleştirilmiş onlarca web sitesini kullanarak; faturalarımızı ödemek, fotoğraflarımızı paylaşmak ve hatta ev alışverişimizi yapmak için de kullanıyoruz. İnternet, modern yaşamımızın bir parçası haline geldi ve öyle görünüyor ki artık onsuz yaşamamız pek mümkün değil. Eğer internet bir şekilde hayatımızdan çıkarsa, dünya genelinde buna bağımlı hale gelmiş birçok insanın psikolojik sıkıntılar çekeceğini öngörebiliriz.
İnternet artık ticarileşti ve modern yaşam tamamen web tasarım projelerinin etrafında dönmeye başladı. Bu durum da internetin merkezileşmesine sebep oldu. Şu anda bu merkezileşme, bunu hizmet olarak sunan insanlar tarafından kontrol ediliyor fakat orijinal internet böyle değildi.
İnternetin orijinal planlarında merkezileştirme yoktu. Aslında bu, ABD Savunma Departmanı'nın (U.S. Department of Defense) bir projesiydi ve amacı savaş gibi felaketlere ve öngörülemeyen durumlara dayanabilecek bir veri iletişim ağı kurmaktı. Bu yüzden bu sistemin merkezileşmesi mümkün olmamalıydı, çünkü sistemin bir parçası çökse bile, sistemin hala düzgün olarak çalışabiliyor olması gerekiyordu. Ayrıca yine bu sistemin tek bir bilgisayara bağlı olmadan, eşler arasında iletişimi mümkün kılması da önemliydi. Diğer bir önemli nokta ise, bilgisayarların diğer sistemlerle birlikte çalışması gerekiyordu, böylece daha fazla cihaz bu ağın bir parçası olabilirdi.
Her şey 29 Ekim 1969'da, Standford Araştırma Enstitüsünde ARPANET ile bir bilgisayardan diğerine başarılı olarak mesaj gönderildiğinde başladı. Bu bilgisayarlar Arayüz Mesaj İşlemcileri (IMP, Interface Message Processors) olarak adlandırıldı.
ARPANET bir askeri proje olarak tasarlanmış olsa da başlarda yalnızca askeriye için değil, akademik topluluklar için de kullanıldı. Sistem hemen ticari kullanıma geçmedi, yavaş yavaş gelişti. Ticari kullanıma hemen geçilmedi ama NSF'nin (Ulusal Bilim Vakfı) inisiyatifi ile sistem üniversitelerde ve araştırma enstitülerinde kullanıma açıldı. Buna NSFNET Projesi adı verildi ve amacı araştırmaları ve eğitimi teşvik etmekti. Bunu sağlamanın en iyi yolu; birbirine bağlı ağlarla bilgi paylaşımını mümkün kılmaktı.
İnternet, birkaç önemli gelişmeden önce kitleler tarafından tam olarak benimsenmedi.
1990'ların başında internet henüz yeni gelişirken, onu yalnızca üniversite öğrencileri ve araştırma yapan insanlar kullanıyordu. İnternet bağlantısına ihtiyacı olan bir kullanıcı, modem denilen cihazları bilgisayarlarına bağlamak ve "çevirmeli ağ" kullanmak zorundaydı. İnternet bağlantıları bir telefon kablosuyla mümkün olabiliyordu. İnternete bağlanmak isteyen tüm kullanıcılar, bilgisayara bağlı olan telefon numarasını bilmek zorundaydı. Bu bilgisayar aracılığıyla, insanlar diğer bilgisayarlar bağlanabiliyordu. Bu bilgisayara server (sunucu) adı veriliyordu ve kullanıcılara temel veya spesifik hizmetler sunuyordu. Bu da bildiğimiz işlemci/sunucu yapısı olarak adlandırılıyor. Kullanıcılar, okullarının e-mail sunucusunu çevirerek mesajlarını kontrol edebilirdi ve daha sonra araştırma yapmak için bu sunucu ile bağlantılarını koparıp, Gopher sunucusunu çevirmelilerdi. İnternetin yapısı o dönemlerde oldukça karmaşıktı ve merkezi değildi.
Hiçbir merkezi yetki yoktu ve bütün bilgisayarlar birbirinden bağımsızdı. Eğer bir sunucu çalışmazsa, kullanıcılar her zaman diğer sunuculara bağlanabiliyordu. Ayrıca kullanıcılar, dosya yüklemek ve indirmek için FTP denilen bir hizmeti kullanmak zorundaydı. Bu, mail için fazla büyük olan veri dosyalarını indirmek veya yüklemek isteyen kullanıcılar için oldukça önemliydi. Tabii böyle bir sistemin dezavantajları da vardı. Eğer sunucu bir bilgi hatasına veya kullanıcının mailinde bir hataya sahipse, bu büyük sorun olabiliyordu. Birçok üniversitenin back-up verileri vardı ama diğer sunucularda böyle bir imkan yoktu. Ayrıca her seferinde farklı bir bilgisayara bağlanma süreci gerçekten zahmetli olabiliyordu. Bu noktada İnternet Servis Sağlayıcıları (ISP, Internet Service Providers) devreye girdi. Bu, Web 1.0 denilen internet dönemiydi. Bu zamanlarda internet büyük oranda web sayfalarından ve hyperlink içeriklerden oluşuyordu. Bu sayede internetin ticarileşmesi başladı.
İnternetin merkezileşmesi de, onun ticarileşmesi ile başladı. AOL gibi şirketler, ISP olarak baskı yapmaya başladı. Daha sonra Microsoft, Internet Explorer'ı, Windows 95'le başlayan Windows işletim sistemlerinde bir paket olarak sağlamaya başladı. Windows, kullanıcıları için interneti kolaylaştırdığında, rekabet etkili bir şekilde sonlandı. Mozilla gibi tarayıcılar önem kaybederken, Netscape ortadan kalktı. Windows ile çalışan bilgisayarlara sahip insanlar için Internet Explorer'ın ücretsiz olması bir başlangıçtı. Artık, internet erişimi için bir yazılıma ihtiyaç duyulmaması çok daha kolay olacaktı. Bundan sonra yapılması gereken tek şey bir internet hizmetine abone olmaktı.
AOL, 2000'lerde çok daha büyük bir rekabetin içine düştü. Artık internet sağlayıcıları paket hizmetler sunmaya başlamıştı. Pazarın büyükleri, daha fazla müşteri kazanabilmek için telefonlu ve kablo hizmetli interneti çok daha iyi başlangıç oranlarında sunmaya başladı. Bu da yalnızca internet sunan, daha küçük ISP'lerin kapanmasına yol açtı. Hizmetlerin bu şekilde kümelenmesi de internetin daha merkezi olmasına sebep oldu.
İnternetin eski günleri geride kaldı. Artık kullanıcıların büyük bir çoğunluğu için gerekli olan tek şey ISP. İnternetin ticari kullanımı geliştikçe, daha sonra sosyal medya olarak adlandırılacak platformlar ortaya çıktı. Bu durum Web 2.0'ı ortaya çıkardı. Artık web sitesi tasarımları daha dinamik halde geldi ve sosyal medya olarak adlandırılan birçok web sitesi tasarımı dünya genelinde milyonlarca kullanıcıya ulaştı.
©2006-2023 INTERANALIZ YAZILIM LTD. ŞTI